melihkagan

part73

herkese selamlar panpalar,

bu gece halı saha maçı durumu var gibi, netleşmedi daha, olmadığı takdirde neredeyim?

tabi ki burada

görüşmek üzere (:

herkese selamlar, bu gece milli maç var malum, bu gece olmasa bile hafta sonu kesin buradayım, kaldığımız yerden devam ederiz, yorumlarınız için teşekkür ediyorum, kbb dan randevu alıcam yakında çınlamalar için x)

görüşmek üzere

iyi geceler panpalar, yeniler eskiler, hoş geldiniz (:

00.30 gibi buluşalım bir aksilik olmazsa

iyi geceler panpalar,

bir kaç dakikaya ilk partı atmış olurum, hoş geldiniz tekrardan, ateşin etrafına alalım sizleri

http://fizy.com/#s/2jouf4 

…ne bekliyordum?

Ne bekliyordum ki?

Ya da siz ne bekliyorsunuz?

Kaplan gibi uçarak nilayın üzerine atılmamı mı? 

Ona sorgusuz sualsiz pençe darbeleri indirmemi, yumruklarımla, tırnaklarımla parçalamamı mı?

Yoksa avazım çıktığı kadar haykırıp küfrederek uçan adam Sabri bey gibi kendimi yerden yere atmamı mı?

Ne bekliyoruz ki?..

…hiçbiri olmadı..

Olamadı..olamıyor…olamaz da..

Atıp tutan, gaza geldi mi de sinirden kendini sikmekten başka bir şey yapamayan tsigalko, yine herhangi bir ekstra harekette bulunmadı doğrusu..

Neden ki?..

Belki çok halsiz olduğumdan..

Belki mantığım “dur hele oğlum, az sakin kal” dediğinden..

Belki de nilay olduğundandır karşımdaki..

Diyorum ya..başka kim olsa…kim olsa…

Ama bu, ayşe Fatma Hayriye cevriye değil ki?

Nilay ulan bu? Nilay be?

iki buçuk sene geçirmişsin kol kola, omuz omuza, göz göze…

Ruh halimin bitaplığına binaen zaten pek iyi olmayan şaftım, sıfatım, iyiden iyiye kaymış olmalıydı bu sahneyle beraber..

Tabi bunu hiç kimse, benim bildiklerime yoramazdı…ne nilay, ne de tolga..yani, zaten kötü olan durumum, normalde olsa rengimin 5 ton atmasından mütevelli, oldukça fark edilir kılacakken nilayla karşı karşıya gelmiş bulunmamın hoşnutsuzluğunu maskeliyor, kamufle ediyordu…

Zaten üzgündüm ben..zaten bitmiştim…pil durumum sıfır…daha kötüsü olabilir miydi ki?..

O nedenle, nilay geldiğindeki yüz ifadem, kimseye pek bir şey çaktırmadı…diyorum ya..zaten daha kötüsü olamazdı…bir insan bundan daha bozuk bir moral seviyesine inebilir miydi ki zaten?..

Beni o halimde gören nilay; temkinli adımlarla, sanki çok şaşırmış gibi, acıma ve merhamet dolu bir şekilde konuşmadan, ağır ağır yanıma yaklaştı, hemen yanıma eğildi, beni daha sandalyede kıpırdamamış haldeyken kucakladı..

http://fizy.com/#s/102oyn 

Ne güzel rol kesiyor değil mi…vay canına…gerçek bir yılan kadar sinsi…niyetini, yaptıklarını, yapacaklarını asla anlayamayacağınız kadar soğukkanlı..o zararsız gözüken yüzün ardındaki çatal dili ve zehirli dişleri fark etmek mümkün değil…

Demek ki, ben durumu biraz şans eseri, biraz da zorlama ile biliyor olmasam, zerre farkında olmayacağım, şüphe duymayacağım..ki zaten şüphe duyabileceğim en son insan kendisi..aklımın kıyısından bile geçmezdi, böyle bir şeye mümessil olabileceği…

Ve sonra, nilay;

Yani, en zor zamanımda gelen şefkatli kurtarıcım..benim gözümde, hali hazırda olduğundan iki misli daha değerli olacak, en az iki misli daha yakın, iki misli daha güvenilir, iki misli daha dost olacaktı…

Büyük plan bu muydu?..sonra?... herkese ve her şeye inat, beni terk etmeyen, bana her daim duygusal destek veren bu büyük kurtarıcıma aşık olmam işten bile olmazdı?..değil mi?..

Bir kadın düşünün ki, sizin en karanlık, zifiri anlarınızın tek aydınlatıcısı, ışığı..
Zamanla dünyanızı ısıtan ve ona hayat veren güneşinize dönüşmemesi için hiçbir sebep yoktu bu ışığın..

Bu muydu nilay…söyle hadi..büyük operasyon bu muydu?..nihai sonuç?..

Ya da beni, bir başkasına mı satacaktın? Mesela o arkandaki, senin iplerini tutan kişiye?..kimdi o?..ceyda mı?

Ebru mu yoksa?..

Senin aracılığınla, beni bataklıktan kurtarması için, son ama son bir çabayla, onlara mı sarılacaktım bu hikayenin sonunda?..

Kızla saniyelerce sarılı kaldık..daha doğrusu, o beni kucaklamış durumda..ben korkuluk gibi duruyorum çöktüğüm sandalyede..boşluğa bakan gözlerim, yavaş yavaş kalkıp tolganınkileri buldu..

Nilay tam benden ayrılmış, bu kez de yüzümü ellerinin arasına alıp, yanaklarımı, saçlarımı okşar, bir yandan da ağlamak için kendini zorlarken, tolga,

“ben yandayım..bir şey olursa..şey yaparsınız..” dedi buruk bir şekilde ve odanın kapısını kapatıp gözden kayboldu…

Ve baş başa kalmıştık…

Sadece mecaz anlamda değil.. gerçekten baş başaydı.. yüzüyle yüzümün arasında santimler vardı.. buruşturduğu ifadesiyle bana sözde merhamet dolu gözlerle bakıyor, göz pınarlarının kenarında birikmeye başlayan damlalarla da bu şahane tabloyu destekliyordu..

Bravo be…vallahi oskarlık oyun…pes…pes ulan…bir an, sadece saniyenin onda biri kadarlığına bir an, kafa göz dalmak, yerden yere vurmak, o yalancı, sahte yüzünü darmadağın etme güdüsü titredi içimde..ama insan, eğitimli bir hayvandı…güdülerini bastırabilirdi…bastırmalıydı….

Ben de bastırdım….sakin kal tsigalko….o yapabiliyorsa, sen de yapabilirsin..en az onun kadar soğukkanlı ol…

Nilayın, bana geliş zamanlaması da aslında pek çok şeyi açıklar nitelikteydi..

Hemen gelemedi, gelemezdi çünkü hem zaferini kutlamak, hem de kendini rolüne hazırlamak zorundaydı..

Bu nedenle kendisine 2-3 gün süre tanıdı..

Eğer daha fazla uzatsaydı da, bu sefer şüphe çekeceğinden korkmuş olmalıydı.. düşünsenize, en yakın arkadaşınızın telefonları kapalı, 3 gündür tek bir haberini almamışsınız, o pazartesi okula da gelmemiş?..

E normal bir insanın merak etmesi, bir uğrayıp, “aga ne ayak?” demesi gerekir…kaldı ki, ortak arkadaşlarımız vasıtasıyla, bana ne olduğunu da çoktan öğrenmiştir..

Sonuç olarak, yine tam orta karar, ustaca bir zamanlamayla, giriş sahnesinde de son derece inandırıcı bir açılış ile yine oyunculuğunu konuşturmuş ve tsigalkocuğu pişpişleme seansına başlayabilmişti..

“o kadar koyverme kendini..” dedi ağlamaklı bir sesle..”tsigalko..bu ne hal…çok kötü oldum ben de seni böyle görünce..ne olur biraz topla kendini…yemek bile yemiyormuşsun günlerdir.. seni sevenleri düşün..”

Bir şey demeden, diyemeden, oyununu sahnelemesini izliyordum..

“gel şöyle koltuğa geçelim..gel bitanem.. hadi..”

Destek olup kaldırdı beni sandalyemden, divana geçtik, kucakladı, omzuna yatırdı…

Bense yatalak, felçli hastalar gibi, tek bir kıpırtı ya da mukavemet göstermeksizin, kendimi salıyordum üzerine..

Kendini, havuzun sularına sırt üstü bırakmak gibi..

“konuşmak ister misin benle.. paylaşmak ister misin?... ” dedi yanağımı okşayarak..”konuş ne olur…bana da tavır almışsın gibi hissediyorum böyle yapınca :/”

Sana tavır alıyorum zaten orospu!!

Amına koyduğumun yalancı orospusu…

Sanki taşak geçermiş gibi ettiği bu lafın ardından biraz kıpırdandım, kucağında dönerek yüz yüze geldim, biraz doğruldum,

“sağ ol geldiğin için” diyerek, asıl söylemek istediklerimin üzerini örttüm…

“tabi ki gelicem bitanem.. tabi ki gelicem…nasıl olabilir böyle bir şey inan ben de şoktayım duyduğumdan beri…belki etrafımdaki herkes ayrılabilir, ama siz ayrılmazsınız derdim…o kadar güzeldi ki aranızdaki.. elektrik..aşk…”

Bunları söylerken yanaklarından süzülen yaşlar, ortama gerçek bir film seti havası vermişti.. sanki böyle ölüm-veda sahnesi filan çekiyoruz…muhteşem..

“ayırdılar…” dedim..”kısmet değilmiş demek ki…mutluluk…”

Gözlerinin içine baktım en delici bakışlarımı takınıp..

O da hala elleri yüzümde karşılık verdi…

“hiç.. hiç mi yolu yok tekrar bir araya gelmenizin?”

“yok…başkasına aşıkmış” dedim psikopat bir gülümseme eşliğinde..

“yalan.. bahane..olur mu öyle şey?” dedi inanmaz gibi,

“oldu…içerden, dışarıdan yıktılar bizi…”

Yeniden sıkıca sarmaladı beni..”içerden.. derken?..sorunlar mı vardı aranızda?”

“birilerinin.. bizimle sorunları vardı..” dedim gözlerimde delice bir bakışla…her bir mimiğini, gözünün en ufak bir parıltısını, dudaklarının seğirişini takip ediyordum, arada kalan santimlik mesafeden…tek bir işaret, iz bile yeterdi, söylediklerimin etkisini gösterdiğine dair..

Ama karşımdaki şeytan, çok profesyoneldi…

Bir süre öyle kucak kucağa kaldık.. dakikalar geçtikçe daha da yaklaşmaya başlamıştık..ben de, git gide daha fazla kontrol altına alıyor gibiydim kendimi…intikam…

Soğuk tüketilmesi gereken bir yemek…

intikam…

Şimdi değil…

Bu şekilde değil…vurarak…kırarak…fiziksel şiddetle değil….

En az onunki kadar profesyonel…en az onunki kadar acımasız….dahası, onun gibi yakalanmaksızın…

En az onunki kadar acı….

intikam ulan….şu dünya üzerinde, bir insan evladının alabileceği en ağır olanından bir intikam….duygusal bir yıkım….psikolojik bir çöküş, deliriş yaratacak bir intikam…

Ruh da geri dönüşsüz hasarlar bırakacak bir intikam…

http://fizy.com/#s/16jnp3 

Bir an sonra, artık benim başım onun boynuyla omzu arasında, onun nefesi benim kulaklarımda, ensemde, kollarımız tamamen birbirine dolalı bir vaziyetteyken,

Nereden geldiği belirsiz bir ilham ile, az önce söylediğim, daha önce söylediğim bütün teorileri kafamda yok ederek, tamamen doğaçlama bir şekilde harekete geçtim..

Önce biraz doğrulup pozisyonumu rahatlattım..dikleşip yeniden yüz yüze geldim nilayla..göz teması sağladım..yalandan şefkatli gözlerle gülümsedi..biraz daha yaklaştım..kollarımdan birini sırtına doladım, divanda yanlamasına hafifçe çevirdim vücudunu, ağırlık verdim üzerine..sırtı yaslanma kısmından kayarken, daha da yaklaştım..

Az önceki tatlı gülümsemesi, biraz gerildi, gözlerindeki sıcak duyguların yerini yavaş yavaş şaşkınlık alıyor gibiydi..

Daha da yaklaştım..artık yüzlerimiz arasındaki mesafe, sadece 3-4 santimdi..

Daha da ağırlık verdim üzerine…sırtı tamamen dayanak yerinden kaydı, direnç noktası kalmayınca, benim sırtındaki kolumun kontrolünde yavaşça uzanmaya başladı divana..

Nefes alışverişleri, telaşlı, sıklaşmış..kalbinin sesi odayı çınlatmaya başlamıştı ki, sonunda benim bitap düşmüş kolum da ikimizi birden taşıyamadı ve divan zeminiyle nilayın sırtı arasında kalan son santimler biraz hızlıca geçildi…üst üste, hafif bir düşüşle uzandık tamamen…

Hiçbir şey demiyor..karşı koymuyor…en ufak bir itirazı yok…ama gözleri titreşmekte, kalbinin gümbürtüsünü ise kendi kaburgalarımın içinde hissetmekteyim..

Zaten neredeyse yüzde yüz temas halindeki sıcak vücutlarımıza ek olarak, dudaklarımız arasındaki mesafeyi de, santimlerden, milimlere indirdim son hamlelerle..soluk alış verişleri iyice şiddetlendi..verdiği sıcak nefes, üst dudağımı dövüyor..hararetle inip kalkan diyaframı, göğüslerini, göğsümde önce daha da sıkıştırıyor, sonra biraz gevşetiyor..her bir hücresini hissediyorum..bacaklarının arasına girdim sakin tavırlarla..

Yine pek direnç göstermedi, ilk reaksiyonu haricinde..

Acaba daha önce ona bu kadar fazla yaklaşan oldu mu?... söylesene nilay..bacaklarını arasındaki o ateş gibi yanan uyluk içlerine, başkasının kasıkları değdi mi daha önce? Kıyafetlerinin üzerinden olsa bile..?

Ben iyice yerleşince, sanki “yükleme tamamlandı” diyen onay kutucuğu mesajı gibi, bir an kastı iki yanımdaki bacaklarını..o hafif sıkıştırmadan sapıkça bir zevk duydum..

Gel gör ki, tsigalko jr. de hareketin “h” si bile yoktu…

Yoo…

Siz ne sanıyordunuz ki?.. bu münasebet, cinsel bir münasebet değil dostlar…bir kurdun, avına yakın olduğu kadar yakınım…aynı mantaliteyle bu yakınlığım…

Döllemek için değil…avladığımı mideme indirmek için bu yakınlığım…

..bir elimle, boynunun bir tarafındaki saçları açıp olay mahallinden uzaklaştırdım..çıplak kalan sıcak tenini parmaklarımla test ettim..

Dudaklarım, onunkilere artık teğet bir haldeyken, nihayet fısıldadı,

“tsigalko..”

Pek çok mana yüklüydü bu tek kelimelik, adımın zikredildiği fısıltıda..

“ne yapıyorsun?” diyor olabilirdi..

“yan tarafta tolga var, unuttun mu?” da diyor olabilirdi..

“ah, ne harikasın” da demek istemiş olabilir..

“bunu neden bunca zamandır benden esirgedin?” anlamı da çıkar pek ala..

Diyorum ya..son derece komplike, karmaşık…şaşkın bir fısıltı…

“dur” ile “devam et” i aynı anda gösteren bir frekans..

Aah..nilay…yüzüme tokadı elli kere indirmeliydin şimdiye kadar….

Neden yap(a)madın?... 

Fısıltısına karşılık vermedim önce..

Ardından yüzümü, yüzünden boynuna doğru kaydırdım..ensesinden gelen şampuan kokusuyla birleşen harika kokusunu içime çektim birkaç saniye…öteden beri çok güzel kokardı nilay..yasak bir meyve gibi…içindeki zehri ve kötülüğü gizlemek için, harika bir modifikasyon daha!

Kendini, şefkatli mimikler, anlayışlı- dostane gözüken sahte bir karakter, güzel bir yüz, güzel bir vücut ve güzel bir kokunun ardına gizlemiş, özünde iğrenç, korkunç, kokuşmuş bir yaratık….lanetli bir ruh…

Altımda nefes almaya çalışıp bir yandan da belli belirsiz kendini kasan kızın üzerine biraz daha yüklendim…keşke sırf şu ağırlığımla, ezerek geberte bilsem seni…bir böceği ezer gibi…

Boynundan, kulağına doğru çıktım…işte, burası, nihayetin ereceği..kıyametin kopacağı yerdi…az önceki fısıltısına benzer tonda, ama çok başka…çok çok başka bir renkte, bu kez ben fısıldadım,

“yediğin haltları biliyorum….hepsini…”

http://fizy.com/#s/1ajd7v 

Ağzımdan çıkan sesi, ben de tanıyamamıştım…kendi kendimin, sırf sözcüklerle, hem de alçak sesle söylenmiş olan sözcüklerle bile ne kadar acımasız olabileceğini görmüştüm böylece…sanki bir ben var…ve bir ben de, beni dışarıdan izliyor, üçüncü bir kişi gibi…

Sözlerimin etkisi, kızın kaskatı kesilen bedeninde hemen hissedildi..nefesi kesilmişti..

Yüzündeki etkileri görebilmek için, boynundan uzaklaştım, dirseklerim üzerine doğruldum..

Onu hiç bu kadar çaresiz görmemiştim…gözleriyle yalvarır gibi etrafa bakınıyordu..bu kez, az önceki gibi fake değil, gerçek yaşlar boşanmaya başlamıştı bile saniyeler içinde..

“neden nilay?” diye sordum, neredeyse gülümseyerek….

Dudakları büzüldü..bir şeyler söylemeye çalıştı ama bir hıçkırık çıktı sadece..ellerini yüzüne kapayıp ağlamaya başladı..

Üzerinden kalktım..karşıya geçip yatağıma oturdum..

Bir iki dakika boyunca, sesini boğmaya çabaladığı kesik hıçkırıklarının kesilmesini bekledim..sonunda o da divanda doğruldu..elleri hala yüzünde, içli içli titrerken, bir kez daha sorumu yineledim..
“neden?..en azından bunu söylemeyi borçlusun” dedim…inanır mısınız, neredeyse gülecektim…vallahi…gülmek üzereydim yahu?..kahkahayı basmak üzere…

Öyle bir yük kalkmıştı ki üzerimden birden bire…

Şimdi o düşünsündü…şimdi onda, uykusuz gecelerin sabaha ermesini bekleme sırası…aynaların karşısında, çökmüş suretine baka baka ağlaması sırası onda…

Artık yanan, sadece benim değil, onun da hayatı…

Hıçkırık arası konuşmaya çabalayarak,

“bu..bu ka..dar..ileri..gidebileceğini…düşünmemiştim..ye..yemin ederim..”

“hıı…peki……” dedim..”siktir git evimden..”

Sendeleyerek ayağa kalktı..

Benim sakinliğim ve kararlılığım, içini buz kesmiş olmalıydı…ee, senin gibi oynuyorum işte ben de nilay?..bağırıp çağırmanın ne faydası var?..ve inan, daha filmin yazıları bunlar…
Çantasını aldı, yüzündeki yaşları elinin tersiyle silerken,

“dinlemeyecek misin beni?” dedi…yuh…

Yuh!... pişkinliğe gel!!

“siktir git..” dedim konuşma tonunda, ellerimi de birbirine kenetlemiştim..valla sanki iş sohbetindeyim…

“pişman olacaksın dinlemediğin için ama..” dedi..

Ve işte o an, içimdeki tüm sükunet, sifonu çekilmiş bir klozetten boşalan su gibi boşalıverdi..
Takdir edersiniz ki, bu sifon çekme işi, oldukça gürültülü de bir işti..
Pişman olmak ha!..daha hala bunu diyebiliyor, tehdit edebiliyor musun lan beni?..seni şurada iki parçaya bölmediğime şükredip, dört nala kaçıp gitmiyorsun da, hala konuşuyor musun?

Oturduğum yataktan zıpkın gibi fırladım, artık o göz kararmasıyla nilaya nasıl, ne şekilde, ne şiddette çaktım bilmiyorum ama kızın yanlamasına düşüp kalorifer peteğinden sektiğini göz ucuyla görebildim sadece..

O fren sesi gibi acı tokat sesinin ardından, yere uyluklarının üzerine yanlamasına oturakalmış, saçı başı yüzünün önüne dağılmış haline, bir de tekme savuruyordum ki, görünmez bir kuvvet beni engelledi..yarım havalanmış bacağımı yeniden zemine oturtum…

Kadına şiddete hayır..

insana şiddete hayır zaten ulan…ama karşımdaki bir insan mı ki?..hayvan bile değil ulan?..hayvan bile değil…herhangi bir başıboş sokak köpeğinin olabileceğinden en az elli kat tehlikeli bir canavar benim karşımdaki..

Bedenlerinizi değil, ruhlarınızı yok eden, size tekmeler yumruklar, pençeler savurarak değil, zehir saçan diliyle zarar veren bir canavar…

Mitolojik bir yaratık bir nevi…

Yerde çöreklenmiş, küçüle küçüle un ufak kalmış halini birkaç saniye izledim…

Histeri krizine girmiş gibi titriyordu…saçları, elleri yüzünü tamamen örtmekte…ifadesini göremiyorum…

Ağlasana nilay?

Bağırsana?

Çığlık atsana?

Tolga filan duysa ya?

Ve hatta tüm mahalle?

“adam öldürüyorlar, kadın dövüyorlar, imdaaat!” diye çığırsana…

Neden yükseltemiyorsun sesini?..

Neden?..

aa…ben biliyorum neden olduğunu….sen de biliyorsun….aman başkaları da bilmesin ….aman..sonra, bir bakmışsın, adın çıkmış, bu yalancı dünyada, yapayalnız kalıvermişsin…

bağırsana…

çığlık at hadi…

sürünerek beden ve petekten uzaklaştı..bar çıkışında rezillik çıkartan sarhoş pavyon karıları gibi sakil sakil doğrulabildi ancak..yüzünü görmeme izin vermeden, önce odanın kapısını açtı…koridoru hızlı –uzun adımlarla geçtiğini duydu hissiyatı tükenme sınırında olan kulaklarım…sonra da sokak kapısı açıldı hızla…aynı hızla kapandı…

zaten harap olan bünyem, bu son duygusal ve fiziksel atağın ardından tamamen tükenmiş gibiydi..

ben de sendeleye sendeleye ilerlemeye başladım…banyoya gidip, bir elimi yüzümü yıkamalı, kendime gelmeliyim…birkaç adım attım…
dünya, sebepsiz yere dönüş hızını arttırdı çevremde…enseme belirsiz bir ağırlık yüklendi…boynum kafamı tartmıyor, taşımıyordu resmen..ellerimle tutunacak, dayanacak bir yer ararken, körlemesine ilerledim banyoya doğru..kapı kirişini kaçırıp, almayı umduğum desteği kaybedince, kendini salmaya hazırlamış vücudum daha fazla duramadı ayakta…sonrası karanlık..

... 

Gözlerimi belki birkaç saniyeliğine ambulansta açtım…tanıdık sarı hırkayı gördüm belli belirsiz…

…ve ardından, bu kez hastanedeyim…

bu gecelik de bu kadar olsun panpalar, yorumlarınızı eksik etmeyin,

tekrar görüşmek üzere (:

herkese iyi geceler panpalar (:

özel mesajlarınızı okuyorum, öncelikle onu söyleyeyim. ama bir kaç gündür cevaplayamadım yoğunluktan. ettiğiniz küfürlerde de haklısınız evet ama inanın hikayeyi yazmaya başladığım zamandaki durumumla şimdiki durumum arasında çok büyük fark var, hem iş, hem de sosyal yaşantım çok yoğun özellikle son bir aydır. işte belki biraz bayramda nefes alıcam o yani..

küfretmeden önce, daha önceden yazdığım 70 küsür sayfayı düşünün ve, "üşenecek adam zaten bu kadarını da yazmazdı" deyin içinizden (:

çünkü inanın boşluk bulduğum ve kendimi iyi hissettiğim her an yazmaya çalışıyorum. yazmak, bana da iyi geliyor..bir nevi hobi bu, bir tutku.

bu gece çok yorgun hissediyorum gerçekten, aslında yazmayı düşünüyordum ama inanılmaz bir pazartesi oldu, zor duruyorum ayakta şu an. eğer yazarsam, hikayenin kalitesi düşebilir, belli bir çizgi de gittiğim için, baştan savma kısımlar olmasın istiyorum (:

yazdıklarım için "senaryo" diyen panpalarımız oluyor arada sırada. onlara da teşekkür ediyorum, böyle düşünüyor olmaları benim için büyük iltifat, ben buradan çok zeki ve yaratıcı bir insan olduğum sonucuna varırım yani, götüm kalkar açıkçası (:

neyse ki ikisi de değilim ehehe, hem salak hem de vizyonsuz hırbonun biriyim ve bundan şikayet etmiyorum (:

gece 00.30 gibi gelmeye çalışacağım ama söz vermeyeyim, zira laptobun başında bile uyuyabilirim şu an öyle bir haldeyim yani

herkese iyi geceler, 00.30 gibi buluşalım panpalar, bu gece yazıyorum

bu arada hırkanızı sikeyim, nerden verdim o detayı, ambulans şöförlerinin filan giydiği hırkadan bahsediyordum, olay nerelere gitmiş ahahaha

selamlar, geldim, başlayalım, ilk part hazır atıyorum

Hayatımın en enteresan gecelerinden birini geçiriyorum desem yeridir..

Hastane odasında, aslında hiç gerek olmadığına inanmama rağmen yatağa zorla uzandırılmış vaziyette, sağ elimin tepesine takılı serumumla beraber etrafımdaki, sürekli değişen ama tanıdık refakatçi kitlesini izliyor, geçen her saniyeyle birlikte, acaba daha ne kadar şaşırabilirim diye de endişeyle bekliyorum..

Banyoda düştükten sonra, az çok duyduğu seslerden dolayı bir gariplikler olduğunu fark eden tolga tarafından bulunmuş ve bizim tayfanın telaşlı çabası eşliğinde çağırılan ambulansa bindirilip hastaneye kaldırılmış olduğum, benim için belirsiz ve bulanık olan saatler sonrasında, ben ayılana kadar ve dahi ayıldıktan sonra olanları hangi sırayla yazıp açıklasam bende bilmiyorum.

En az o zaman olduğum kadar karmaşık durumda kafam, yine de elimden geleni yapmaya çalışacağım (:
Hastaneye getirilmem bu yana birkaç saat oldu, o birkaç saatin pek azını baygın geçirdim zaten. Abartıldığı kadar büyük bir durum olmadığına eminim, ki ilk bulgular da, kan şekerimin ve tansiyonumun düştüğüne dair veriler içeriyor.
Günler boyu süren açlık-stres-üzüntü-öfke karmaşasının sonunda, ölümlü bedenim, ruhumdan önce pes edip şalterleri indirmiş olmalıydı.

Bu gece müşade altında tutulacağım.. yarın öğlen gibi taburcu olmam muhtemel.. yani, eğer annemler daha fazla titizlik yapmadığı takdirde..

Evet.. evet..geldiler..
inek tolga direkt bizimkileri aramış beni hastaneye götürmelerinin ardından, babam üç yüz kilometre yolu 2,5 saatte filan almış..vay amk.. öldük de haberimiz mi yok anlamadım ki?..
“ee baba olunca sen de anlarsın eşek sıpası, yüreğimiz ağzımıza geldi..” deyip buruk buruk gülümsüyor ben böyle deyince..

Tolga, bizimkiler yokken, “lan olm intihar mintihar ettin sandık lan ödüm bokuma karıştı aq..ağzıma sıçtın akşam akşam pezevenk (:” deyip, benim “niye aradın bizimkileri aq” azarıma karşı savunmasına veriyor..

Lan alt tarafı gözümüz karardı işte biraz..ne var o kadar abartılacak.. annem diyor yok illa tomografi, mr filan da çekilsinmiş bütün tetkikler yapılsınmış.. oldu olacak içimi yarıp baksınlar bir de.. aah ah.. aile böyle bir şey işte.. (:

Doktorun, kan muayenesinin ardından durumu büyük olasılıkla yorgunluk-stres-kötü beslenme üçlüsüne bağlaması pek yardımcı olmadı, ebeveynlerimden, yattığım yerden azarların kralını yemeye başladım (:

Bense olanları vize sürecine bağlayarak durumu kurtarmaya çalışıyordum.. malum, sınavlar, stres, adam gibi yiyip içemiyorsun, yoruluyorsun, sabahlıyorsun ya hani..

Allahtan sınav sonrasına denk gelmiş diyorum içimden, yoksa ne bahane bulurdum bilmem..ben yalanları peşi sıra sıkar, bahaneleri sıralarken, tolga ve Alper de içlerinden kim bilir neler geçirerek, bakıyorlar bana “ah seni ah” der gibi..

“oğlunuz bir kız yüzünden bu hallere düştü hanım teyzecim” diyemezler ya..”sevgilisinden ayrıldığı için böyle oldu, en yakın arkadaşından kazık yediği için böyle oldu (ki zaten bunu bilmiyorlar henüz)” diyemezler ya?..

Ne desinler..

Hazır sevgili-kız arkadaş demişken.. işlerin daha da sarpa sardığı an, bizimkilerin (babamın), “e hani kız arkadaşın yok ya, gelmedi mi?” diye sormasıyla an oldu..

Hassiktir sayın seyirciler..

O an, hastenede bulunuyor olmaktan daha fazla gerilmiştim bu soru karşısında..

Beyler.. bizimkiler, benim hala ebruyla çıktığımı sanıyor!
işlerin boka sardığı nokta, her halde burası olacaktı.. tolga ve Alper de önce birbirlerine kaçamak bakışlarla, ardından bana soru dolu gözlerle baktılar.. gözlerimle “lan ne olur bir şey çaktırmayın amk” diye yalvardım, bir yandan da vereceğim cevabı düşündüğüm kısa zaman dilimi içinde..

“buradaydı ya..siz gelmeden yarım saat önce filan gitti.. yine gelecek ailesinden izin alabilirse gece kalmak için..”

iyi kıvırdım diye umuyorum.. tolga, öyle tuhaf bakıyor ki bana çaktırmadan, “lan ne işler çeviriyon sen amk?” ifadesinin, görsel karşılığı anlam buluyor adeta yüzünde (:

Pff…ne bok yiyecem lan ben şimdi.. eğer buradan bir gedik verirsem, gerisi çorap söküğü gibi gelir, benim şu anda benim burada olmama neden olan olayların gerçeğine kadar da dayanır..

Rezillik…tek kelimeyle rezil olurum aq…

Hay sokayım ya..hasta yatağımda (:p) düşünmek zorunda kaldığım şeylere bak!..ee..bir yalanı söylediğin zaman, asla ne zaman karşına yeniden çıkabileceğini bilemezsin…onun üzerine bir kat yalan daha çıkarsın…sonra bir kat daha…taa ki yıkılana kadar..

Son zamanlarda, biraz durumu değiştirmiş olsam da, özellikle üniversitenin ilk iki senesinde, yalanlar üzerinde önemli bir kurulum yapmış olan hayatım, bu gece en ufak bir sallantıda çökebilecekmiş gibi görünüyor…

Sikeyim…bir daha yalan söylemeyeceğim lan…zaten iyi olduğum bir konu değil.. bari yüzüme gözüme bulaştırmayayım…ayrıca sürdürdüğüm yalanları da bir an evvel sonlandırmam iyi olacak gibi görünüyor…bu sene sonunda ebrudan ayrılayım ben en iyisi evet.. (:

O gece kimler gelmemişti ki?

Sınıfımdan pek çok insan (ki kimisiyle o kadar da muhabbetim yoktur yani) gerek bireysel, gerek küçük gruplar halinde, gelip kısa ziyaretlerde bulundular. iyi halimi görünce, iki tarafın da birbirini teskin etmesine gerek kalmıyordu zaten.

Basketboldan tanıdığım aramın iyi olduğu bir iki çocuk geldi, begümden duymuşlar olayı. Dolayısıyla begüm de geldi.

Sosyal projeden tanıdığım iki kız, ve vefalı saz arkadaşlarım ömer ile ilkay da diğer ziyaretçiler arasındaydılar.

Böyle şeyler çabuk yayılıyor malum.. kötü haberin sesten hızlı olduğu rivayet edilir (:

Alperlerin sınıftan tanıdığım insanlar geldiler yine..

Nilay geldi..

Taşak geçer gibi yine..lan..lan şimdi yataktan fırlayıp boğucam serumun hortumuyla amına koduğumunu…

Yüzünün sol tarafındaki deformasyondan büyük keyif duydum ama.. okkalı çakmışım.. elime sağlık..

Fazla kalmadı, gitti..

Tolga, tuhaflıkların başından beri farkındaydı zaten ve,

“aga bi ayak var, bunları sonra konuşucaz, hiç itiraz etme, geçiştirmeye çalışma, acayip kıllandım çünkü” diyerek ayarı vermişti..

Bir de ona açıklama yapmak zorunda kalıcam yani..

“senin hasta arkadaşın nasıl aga, haberini alıyor musun?” diye sordum bitkin bir ses tonuyla,

“ha?..e..evet..lan ne adamsın haa.. kendin yataktasın, başkalarını soruyorsun nasıl diye.. hıyar ya (:”

“abi daha önce soracaktım da..unuttum işte biliyon.. durumlar…ayıp oldu sana da..”

“yok lan.. saçmalama ne ayıbı.. senin derdin kendineydi zaten..iyi ya çocuk.. kemoterapiye başlamışlar işte.. kolay pes etmeyecektir ya..vücut şeysi önemli…direnci işte..” dedi ses tonu çadırdayarak, buruk bir şekilde..

bu aralar pek bir hastane meraklısı olmuştuk.. hadi hayırlısı.. allah beterlerinden saklasın..

..gelen arkadaşlarımın kısa ziyaretlerinde çeşitli şebeklikler ile onları iyi olduğuma ve aslında fuzuli yere yattığıma inandırmak için çabalasam da, bu küçük vefa gösterileri benim için çok önemliydi ve gayet hoşuma gitmişti..

insanın böyle, kötü, demeyelim ama, hani, enteresan günlerinde de yanında olan dostlarının olduğunu bilmesi güzel bir şey…sevilmek gibi bir şey işte…sevildiğini bilmek gibi.. değer verildiğini filan…

Babam, “annene bir şeyler yedireyim ben poğaca simit mimit.. apar topar geldik,” deyip laf altından izin ister gibi konuştu benden..lan baba, ne gerek var böyle kibar hareketlere? Zaten bence gelmeniz bile hata..ah tolga.. eşşek tolga…

“tamam tamam.. tolga burda, buradasın demi lan? bak annemin gözü arkada kalır yoksa ölürüm mölürüm x)”

Biz erkekler güldük, ama annem “aşk olsun oğlum.. dalga geçiyor bak” deyip trip attı hafiften..

“hadi gidin yiyin bir şeyler” dedim anlayışla.. annem hızlı araba yolculuğundan ötürü de biraz soluk görünüyordu zaten, hem üzülmüş 

belli.. babam çaktırmaz pek böyle durumlarda duygularını, gırgıra filan vurabilir ama annem çok etkileniyor.. onun öyle yorgun ve üzgün görünmesi, beni şu anda bulunduğum durumdan çok daha fazla endişelendiriyor doğrusu..
canım annem.. kıyamaz oğluna..

bizimkiler odadan ayrılınca tolgayla baş başa kaldık.. diğer çocukları da zorla yollamıştım eve, ama tolga gitmemekte inat etmişti..
hemen sordu,

“lan..ne iş olm? (:” deyip şaşkın şaşkın sırıttı..

“off..aga sorma.. boka sarmasa bari ya..uzun hikaye abi.. anlatırım sonra..”

“vay amk.. aileni neyle kandırıyon lan? ne piç bir adamsın lan sen x)”

“aq ya..tolga.. ebrunun numarası var mı lan sende?”

“ebru mu?hangi ebru?..şu senin eski..”

“evet evet onun..”

“olması lazım…da…neden?”

“mesaj atsana ona, tsigalko hastanede, işte bilmen uygun olur diye düşündüm, belki uğramak istersin falan filan diye?”

“oha? Sebep?”

“at olm işte sen ya..”

“yuh ya…abi tüm bunların transkriptini istiyorum senden ennn kısa zamanda.. neler var bilmediğim aq…gerçi az çok ayıksadım sanki lan…sen yoksa sizinkilere, hala ebruyla sevgili olduğunu filan mı söyledin?”

Zeki adamın hali başka (:

Göz göze geldiğimizde, konuşmama da gerek kalmadan, doğru düşündüğünü anladı,

“vaay anasınıııı sayın seyircileeer….olm…sana var yaa…bir şey demiyorum..” deyip şaşkın şaşkın güldü..

Ben tam yine tolgaya bir an evvel mesaj atmasını söylemek üzereydim ki, işte o an bir mucize oldu..

Diyordum ya, 

“Daha ne kadar şaşırabilirim bu akşam” diye.. sanırım bu durumun üst sınırını buldum..

Odanın kapısı açılınca, bizimkiler geri döndü sanıp irkildik hafifçe, ama içeri gireni gördüğümde aldığım soluk ciğerlerimle nefes borum arasında bir yerlerde kalakaldı resmen..

Ebru, “acaba doğru odaya mı geldim?” tedirginliyle içeri genel bir bakış atmıştı, sonra tolgayı görünce küçük bir gülümsemeyle selamladı..

Ebru geldi.. gerek kalmadı fake şekilde çağırmaya, 

“aa..” diyebildim belli belirsiz..”hoş geldin (:”

“selam” dedi pozitif anlamlar yüklemeye çalıştığı dengeli bir ses tonuyla.. gülümsemeye çalışıyordu..

Tolgayla kibarca öpüştüler, sonra bana döndü,

“geçmiş olsun” dedi fazla samimi görünmemeye çalışarak..

Ben ise, hala, hem aşırı derecede şaşkın, hem de memnum bir vaziyette, “teşekkür ederim” dedim, “teşekkür ederim.. geldiğin için (:”

“kızlardan duydum ya” dedi gergin bir ses tonuyla, eliyle eteğini düzeltip tolganın yanındaki sandalyeye oturdu..

“ne olmuş?..düştü filan diyorlardı ama?” dedi tolgaya, benden sanki çok uzaktaymışım gibi bahsederek..

O an anladım ki, buraya geliş sebebi sadece ahde vefa, ya da en azından “ayıp olmasın-düşman değiliz-ortak arkadaşlarımızın hatırına” kombinasyonundaki düşünceleriydi..

Yani benle direkt olarak muhatap olma bile istemiyor gibi..e haklı tabi canım…ne diyebilirim ki?..

“evet ya..ben buldum işte, banyoda baygın” dedi tolga bana muzip bir bakış atarak, o ara ebru da şüpheli-küçük bir bakış attı yüzüme kara kara..

“iyi ama, stres-yorgunluk-düzgün beslenmeme filan dedi doktor…bu sınav zamanları bitiriyor adamı biliyorsun” diye devam etti tolga, söylediği şeye kendisi de inanmaya çabalayarak..

“hıı.. evet” dedi ebru, ruhsuzca onayladı tolgayı..

“bir de başka ekstra stresler de vardı tabi” diye ekledi tolga.. bana doğru anlamlı bir gülümseme atarak..

“doğrudur” dedi ebru sadece..

“eh..böyle işte..iyi etmişsin gelmekle.. senden ne var ne yok?” dedi tolga neşeyle..

Görünen o ki, tolga, aramızda köprü olacak.. yani ebru, sorusu olursa onun üzerinden sorup, benim adıma, yine onun ağzından cevap alacak.. keza tolga da benim yerime konuşuyormuş gibi davranmaya çalışıyor şu an..lafı uzatarak, ebruyu biraz daha buralarda tutma amacında..

Eyvallah, iyi hoş tabi, ben de öyle olmasını istiyorum bizimkilerle karşılaşması açısında da…karşılaştıklarında ne olacak?..

Ya bir şekilde şansla, ya da sağduyu ile durumu atlatıp, hiç kimseye çaktırmadan, ya da sadece ebruya “daha da fazla” rezil olarak durumu kurtaracağım..

Ya da bu gece bu odayı büyük çaplı bir facia bekliyor amına koyim..
Sokucam ya…ne diye bayılıyorsun ki aq?..he? niye bayılıyon?..bünyesine sıçtığımın fakiri..

Bütün bu güncel gerilimler, beni, bu duruma getiren sebeplerden biraz uzaklaştırmış gibiydi.. buseyi, ayrılık acısını, nilayın kazığını şimdilik ikinci plana atmış, tamamen biraz sonra olabilecekleri düşünmeye ve farklı senaryoları tartmaya başlamıştım..

O, “hiçbir şey bilmeyen, saf, masum” ailem, çok değil dakikalar içinde, oğullarının gerçek yüzünü öğrenmeye başlayabilirdi..ne yapardım o zaman?..

Durumun gidişatı, biraz da tolganın performansına, bizimkilerin ısrarına ve edecekleri cümlelere bağlıydı..

Of…sıçayım.. yüzlerce ihtimal var…ve pek azı, beni müşkül duruma düşmekten kurtaracak olanları..

Ebru, benim için gelmiş gibi gözüküyordu ama daha ziyade tolga ile konuştu dediğim gibi.. bana, üzerinde olan gözlerimin ara sıra yakaladığı kaçamak, karanlık bakışlar haricinde bakmadı bile..

Bir an aklıma, nilayın arkasındaki kişinin ebru olup olamayacağı gelmişti yeniden…

Olanların üzerine, gelmiş, yarattığı eseri mi kontrol ediyordu dersiniz?

Bir katilin, her zaman cinayet mahalline dönmesi gibi, o da bu gece, kendiliğinden gelip, beni ve durumumu görerek, belki yaptığından pişmanlık duyması, belki de gururlanması mümkün müydü acaba?..

Bu rahatsız edici düşünceyi de kafamdan uzaklaştırdım hemen…şu an, çözülmesi gereken daha acil sorunlarım vardı..

Derken, odamın kapısı yeniden açıldı, anne ve babam içeriye girdiler sakin adımlarla..

Annem fark etti önce ebruyu, sonra bunlar da gelen kim diye refleks olarak dönüp baktıkları için göz göze gelmiş bulundular..

“hoş geldin kızım” dedi annem, gülümseyerek ebruya meyletti, 

Ve kişisel “big bang”im (yoksa gang bang mi demeliyim?) başlamıştı işte..

Şimdi ne olacak?..

bu gecelik de benden bu kadar panpalar, yarın gece yine gelmeye çalışacağım, istikrarı sağlama amacındayım (:

ayrıca milli takımın da ta amına koyayım, bari o ay yıldızı çıkarın formalarınızdan da öyle oynayın ruhsuz pezevenkler..

neyse iyi geceler herkese, öpüyorum

herkese iyi akşamlar panpalar,
bu gece görüşeceğiz (:

sözlük kapanma muhabbetlerine gelirsek, ben öyle bir şey olacağını sanmıyorum, belki maksimum, bir kaç günlük bir bakım olur, onun sazan.avi sidir yani.

ola ki kapanırsa, alternatifini hiç düşünmedim doğrusu..ne yaparım ben de bilmiyorum. blog twit filan öyle işlere girmeyi de hiç istemiyorum açıkçası. burada ne güzel kendi platformumuzda, kendi kendimize takılıyorduk. sözlük kapanırsa gerçekten büyük kayıp olur internet dünyası için.

yazma hızımla ilgili de şunu diyebilirim, esasen ben de bir an önce içimdekileri boşaltmak için kendimi zorluyor, zor tutuyorum.. üst üste o kadar çok hatıra yığıldı ki, zaten bunları aklımdan dökmez isem, altında ezilir kalırım.

son olarak, ben yazdıklarımı herhangi bir yere kaydetmedim doğrusunu isterseniz. o nedenle eğer word-pdf vb. şekillerde kaydetmiş, yedeklemiş arkadaşlar varsa, bana da yollarlarsa sevinirim. çünkü dediğim gibi, ilerde birilerine okutma durumum olabilir ve şu an da hikayenin yazılı bulunduğu tek kaynak sözlüktür şahsım adına.

not: eğer sözlük kapanırsa, en pratik çözüm olarak geçici bir twitter açarım buradaki nickimle, oradan organize olabilirsek de, söz verdiğim ve arzu ettiğim gibi hikayeyi bitirebilirim. bu konudaki kararlılığımı, ilk sayfadaki entrym de görebilirsiniz

ayrıca sözlük dışında sosyal medya hesabım olmadığını, başka herhangi bir sözlükte, blogda, facebookta vb. bu nick ile bir hesabım bulunmamakta. gönül isterdi ki, bu böyle kalsın, ama dediğim gibi, sözlük kapanırsa, hem kendimi, hem de takip eden panpaları yarı yolda bırakmamak için mecbur gireceğiz bu toplara aq..

görüşmek üzere

herkese iyi geceler, eve henüz girdim, daha yüzümü yıkamadan sözlüğü açtım.

partları yazdım, hazırlar, ancak bu gece atmak yerine, yarın akşamüstü toptan atmayı düşünüyorum, epey ileri taşırız hikayeyi ve tatmin olacağınızı umuyorum.

hayat hep koşturmaca aq..ve beni sürekli yalancı çıkarıyor, yalancı çobana döndüm artık. bir daha böyle gün-tarih vermeyeceğim demiştim ama sizin isyanlarınızı okudukça da içime oturuyor, bir şekilde gönül alayım istiyorum (: daha beter sıvıyoruz durumu.

çok üzgünüm gerçekten, bir de şu sözlük kapanma dalgaları filan da moralimi bozdu, bu hikayeyi nihayete erdirmemi kader istemiyor resmen sanki.

görüşmek üzere.

harbi aq valla yollayın şu zencileri de sikip öldürsünler beni, bitsin bu çile (:

tekrar üzgün olduğumu belirtiyorum, yok hikaye ünlenince egoymuş, filanmış, bunları geçin panpalar.. sıçarım öyle egoya afedersin, bununla hava yapacak adamın da te amına koyayım, hava atılacak şeyler değil yazdıklarım, kirli çamaşırlarımı döküyorum.

yarın için gene bir sürü iş-plan vb. var, o yüzden saati kesin olmamakla beraber, gün içinde biraz yazıp, akşamüstü partları hızlıca boşaltırım diye umuyorum.

özel mesajları cevaplayayım bu gece en azından, ayıp oldu çok 1 haftadır bakamıyorum, baştan savma yazmak da istemediğim için, bir türlü uygun zamanı denkleştiremedim.



next--->
 

 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol