melihkagan

part70

ya da burada bitirelim ya bu gece.. nasılsa artık hemen her gece yazıyoruz.. parmağı çok yormayayım, devamlılığı zora sokmayalım.


şayet varsa, iyi arkadaşlarınızın ve gerçek dostlarınızın kıymetini bilebilmeniz dileğiyle, iyi geceler hepinize 
*

selamlar herkese,
buralarda mısınız bu gece, yazalım mı bir kaç part? (:

önümüzdeki bir kaç gün yazamama ihtimalim var, kardeşim gelecek çünkü.

zamkiler * 10-15 dakikaya başlayalım, geçe kalamayacağım bu gece, o yüzden erken başlamakta fayda var.

... birini tanımanın en iyi yolu, onunla içki ya da kumar masasına oturmak, ya da yolculuğa çıkmaktır derlermiş eskiler..

içki, kumarı anlarız da, "yolculuk?" neyin nesi? diyebilirsiniz. eh, bundan 50 yıl, 100 yıl 500 yıl evvel, şimdiki gibi otobüsler, uçaklar yoktu, yahut yaygın değildi.

katır, deve sırtında, bu gün bir kaç saatte aldığımız yolu günlerce tepmesi gerekebiliyordu insanların, gitmek istedikleri yere ulaşana kadar.

bu uzun günler ve geceler, hem yolculuk esnasında, hem de konaklama sırasında pek çok imkansızlığa hatta tehlikelere gebe olduğundan, yol arkadaşını iyi seçmek gerekirdi.

çünkü türlü zor şartlar altında, bazen en iyi tanıdığınızı düşündüğünüz insanlar bile değişebilir, içgüdülerine teslim olarak iradesini kaybedebilirdi.

işte bu nedenledir ki, bir insanın tanımanın en iyi yolları arasında, "onunla yolculuk etmek" i de saymış atalarımız.

belki, bu gün artık eskisi kadar fonksiyonel olmasa da, yine de yollar, yolculuklar, insanları tanımak, ,insanlarla tanışmak, zaten tanıdıklarınız hakkında ise biraz daha ekstra veriye sahip olmak açısından hala önemli birer kriterdir.

yaklaşık 1.5 yıl aynı odayı, sonrasında da 6-7 aydır aynı evi paylaştığım, beraber türlü türlü masalara oturup kalktığım kankam tolga ile, bu kez de birlikte yolculuğu tecrübe ediyorduk.

9 saate yakın süren yol boyunca, kah uyukladık, kah önümüzdeki monitörden aynı filmi izledik, müzik dinledik, kah sohbet ettik..

her ne kadar yakın dost da olsak, insan günlük koşuşturmacalarının içinde, çoğu zaman oturup iki çift laf etmeye fırsat bulamıyor malum. biz gerçi bu konuda pek sıkıntı çekmiyorduk, gerekirse gecenin yarısında bile fırsat yaratırdık kendimize, siz şahitsiniz

ama yine de, yan yana geçen 9 saat, velinimetti bizim adımıza. ben konuştum, o konuştu. kendi hayatından bir şeyler anlattı daha önce duyup dinlemediğim. mesela sınıfı; sınıfından pek bahsetmezdi. eh, 60 tane sapın bir araya doluştuğu amele yuvasından kim niye bahsetsin aq ehehe.. neyse inşaatçılar, alınmayın, seviyoruz sizi
işte biraz bunlardan bahsetti, adam sınıfında reismiş haberimiz yok ahahaha, önce böyle espri dille anlatınca şaka sandım ama harbi harbi esaslı isimlerinden biriymiş bizim haricimizdeki çevresinde de. tam reis, ama öyle ideolojik olanından değil, tamamen karakter babında konuşuyorum.
yoksa bizim çocukların hiç birinin siyasetle işi olmazdı, aralarında en ilgili ben sayılırdım hatta.. düşün bak, en ilgilisi ben isem, diğerlerinin artık ne derece ilgisiz olduğunu sen hesap et x)

ben de bu aralar yaşadığım ve kendimi, kuruntu olduğuna inandırmaya çalıştığım düşüncelerimden bahsettim, 

olumlu karşıladı, böyle bireysel olarak konuşa konuşa problemleri çözme stratejimi mantıklı buldu.."kasma aga" dedi.."sakınan göze çöp batarmış"..

o beni bu konularda, ben de arkadaşı hakkında bir süre teselli ettim onu..

allahtan ümit kesilir mi lan? inanmazsak, inancımız, umudumuz olmazsa, başka ne kalır ki elimizde zaten?

yolda önce nurişten, sonra da murat abiden telefon geldi,

durumu anlattım, böyle böyle, acil bir iş durum dedim.. olumlu karşıladı murat abi, başka bir şeyler ayarlarız artık dedi, acil şifalar diledi..iyi adam bu da be..hee.. başta böyle konuşurken de kibar kibar konuşur, tanışır insanla, ama bunu, paranoyak insanlar zaman zaman "sahte" diye yorumlayabilir.
lakin böyle anlarda da anlayışlı biri olabilmesi, iyi bir karakter olduğunun göstergesidir kanımda..eh, allah da veriyor be abicim..sen iyi olursan herkes hakkını verir zaten, 3 sene önce taş çatlasa 50 kişilik sıradan bir kafenin, bugün 100 küsür kişi alan kapasiteye, haftada 4 gün canlı müziği olan bir programa sahip olan cafe&bar a dönüşmesi de şüphesiz ki işletmecilerinin güler yüzü ve iyi niyetindendir.

sabah çıktığımız yolculuk, akşam üstü ali sami yen stadı yakınlarındaki bir özel hastanede son buldu, danışmadan isim verdik, ziyaret saatleri dışındaymışız şu anda ama biraz bastırınca çocuğun odasını öğrendik..

hadi bismillah.. salya sümük gırla gidecek gene anlaşılan.. şimdiden tolganın yüzü gözü tuhaf oldu..o öyle olunca ben de etkileniyorum tabi.. hayırlısı..

..ve karşılaşma..

ailesi de oradaymış.. annesi, babası, teyzesi var..

beyler..o anları nasıl tarif edebileceğimi bugün akşam üzerinden beri düşünüyorum, ama bulamadım.. günlüğe de pek bir şeyler yazamamışım zaten.. paso yazım hataları yapmış, aynı kelimeleri tekrarlayıp durmuşum..

çocuk, başta gördüğü şeyin gerçekliğine inanmıyormuş gibi 2-3 saniye tepkisiz kaldı, sonra, "tolga??... tsigalko?" dedi şaşkınlıkla, o anki gözlerinin parıldayışı, yanaklarının, dudaklarının yukarı doğru ağır ağır falso alışı ve nihayetinde sırıtan bir hale gelişi filan yok mu..off..

işte mutluluk... bakın ben o an mutluluğun resmini gördüm işte..tam o saniye..o karede.. üzerinden yıllar geçti, hala hatırlıyorum yüz ifadesini..o şaşkınlığı, coşkuyu... resimli bir sözlükten ingilizce öğrenir gibi, hani "plane" yazar, karşısına da bir airbus resmi koyarlar ya,
ya da "planet" kelimesini karşısında jüpiterin resmedilişini görürsünüz..o andan sonra aklına her planet dendiğinde jüpiterin halkaları gelir ilk önce..

bu da öyleydi işte..
mutluluk deyince, hala bile o gülümseyen, şaşkın yüz ifadesi geliyor aklıma.. somut... neredeyse elle tutulabilir bir mutluluk..

ilk kucaklaşmaların ardında çocuk,

"abi taa 10 saat yol mu geldiniz şimdi siz işi gücü bırakıp?" dedi hala inanamayan bir halde, mütemadiyen gülerek..

"ne işimiz var olm, sanki iş adamıyız ha" dedi tolga hem gülmeye hem de metin kalmaya çabalayarak..

sonraki bir buçuk saat, zaman zaman ağır şekilde duygusallaşan, zaman zaman da umutla, vaatlerle dolup taşan sohbetlerle geçti..

ilk testler tamamlanmış, pazartesiden itibaren ise seansları başlayacakmış.. kemoterapi öncesi son 2 gün..

acısız, özgür, hala yekün kalınabilecek iki gün daha işte..

sonrası, vücudunuzun içinde, dışında, iyileşmeyen yaralar, ağrılar, ızdıraplar.. eklemlerinizin yerinden sökülür misali, matkapla oyulur gibi sızlaması.. elinize, avcunuza doluşan saçlarınız.. kaşlarınız... 

allahın ne zor şey.. hele o hastane elbiseleri yok mu?..ulan içine sağlam adamı koysan, psikolojisini bozar, hasta edersin.. donuk renkli duvarlar, koridorlardaki ekstra hijyenin insanın içini buran kokusu..

ailesi minnettar oldu beyler.. annesi ağladı bizi geçirirken, önemli bir şeydi onların gözünde yaptığımız.. manevi olarak, paha biçilemeyecek bir şey..

bundan bir kaç ay evveline kadar, sosyal proje kapsamında, çocuk esirgeme yurtlarına, huzur evlerine, darülacezeye gittiğimizde, orada kimsesiz çocukların, hayatın bir kenarına itilip, öylece bırakılmış yaşlı insanların, bizleri gördüklerinde gözlerinin gülümsemesiyle, kalplerimize dolan huzurun bir benzerini, belki çok daha kuvvetlisini yaşamış oldum ben de..

kim bilir.. belki de biz, hayatının geri kalan, sayılı olması muhtemel günlerinde, doktorlar ve ailesinin haricinde gördüğü yegane yüzler olacaktık..

öyle doldum ki, bir ara tuvalete kaçıp anıra anıra ağlamak istedim.. modern hayatın yarattığı, şişme, sunni, sahte üzüntülerin yanında, burada yaşanan aile dramına tanık olmak, bir kez daha hayata, ve en büyük kaprisi-derdi, yarın giyeceği kıyafetin rengi olan insanlara sövmeme neden oldu..

yazık..

elimizden gidene kadar kıymetini bilmediğimiz, varlığına şükretmediğimiz bir sağlığımız vardı çoğumuzun ellerinde default olarak.. evet..doğuştan... ve hiç bir bedel ödemeksizin sahip olduğumuz sağlıklı bedenler..
vergisiz,
koşulsuz,
kredisiz,
masrafsız ulan!..

..omuz omuza çıktık hastaneden tolgayla.. ikimizde çaktırmıyoruz güya, delikanlılığın façasını kaydırmamak, kalayını kaldırmamak için ama, dokunsan ağlayacağız, öyle kırılganız..

gittik bilet aldık önce..23.30..sonra da sabahtan beri doğru düzgün yemek görmemiş midelerimizi kebapla, ayranla doldurduk..

esenlerden kalkan aracımızın istanbul dışına çıkması bile 3-4 saati buldu.. vapur yokmuş hava muhalefetinden ötürü.. doğrudur..hava, deniz kuduruyor..
akşamüstü gri bir tül gibi üzerimize gerilen gökyüzü, gecenin bu saatlerinde kara bir peçeden farksız..

... hastaneden çıktığımızda buse ile konuşmuştuk biraz, dün gece haber vermiş olmama rağmen, gün içinde, o saate kadar mesaj atmamama, dahası, atılan mesajlarına dönmeme, telefonumu kapalı tutmama bozulmuştu biraz..

murat abiyle görüştükten sonra telefonumu kapatmıştım zira.. ancak kebapçıda açmayı akıl ettim, o zaman da sürüsüyle mesaj ve cevapsız aramayla kafa kafaya gelmem bir oldu zaten..

..beni merak etmiş.. yolda bir şey oldu sanmış..

canım benim..

bir kaç hoş kelime ve anlayışlı bir konuşma stiliyle alttan aldım durumu, gönlünü aldım..o da sesimdeki yorgunluk ve hüznü fark edince fazla üzerime gitmedi zaten, olayı "seni merak ettim yani, o yüzden" ile nihayete erdirdi..

evet.. sırada, konuşulup derdinin dinlemesi gereken bir buse de vardı biliyorsunuz..

halihazırda yaşadığım olayın etkisinden çıkınca, ilk işim bunu halletmek olacaktı..

büyük kısmı uyuklamakla geçen dönüş yolculuğunun ardından, pazar sabahı, dün evden çıktığımızdan biraz daha geççe bir vakitte eve vardık.. ikimizde hoşaf gibi olduğumuz için birer duş aldıktan sonra yataklara devrildik yeniden.. tolga yeniden teşekkür etti yoldaşlığım için, ben elim sırtında, teselli ettim onu.. sonrada yatıp zıbardık..

pazar gününün öğleden sonrası vize öncesi bahanesine, biraz kitap defter karıştırarak geçti, gece buse ile buluşacağım..

akşam üstü ise alt kata indim biraz nefes almak için.. sürekli üzgün olan tolga, yaşadığımız buruk tecrübe ve yaklaşan sınavların rüzgarının getirdiği kurşun kalem-ders defteri kokusundan bunalmıştım..

belki bir kaç neşeli yüz görmek beni kendime getirir diye düşünüyordum ki, alt katta da kalan tek neşeli yüzün alpere ait olduğunu hatırladım..

neco sıkkın..

nuriş sıkkın..

başta bir kaç el winning eleven attık ama sonra ben muhabbeti açınca nurişin derdi de dökülmeye başladı, oyunu bırakıp muhabbete koyulduk,

"abi, ben onu da anlıyorum, kızlar seviyor böyle şeyleri evet ama, yani daha çok erken be abi.. şimdiden işleri ciddiye bindirmek.. yüzük müzük.. söz möz... haksız mıyım? bu ne acele... sonra ben ne dersem diyeyim, karşı çıktım diye, oyalıyor oluyorum..ya daha okul bile bitmemiş.. askerlik var sırada... iş bulabilmek var.. kendi ayakların üzerinde durabilmek var.."

beril, artık yıl dönümleri yaklaşan ilişkilerine ciddi bir isim koymak peşindeymiş anlayacağınız..ee tabi, buldu gül gibi çocuğu, tapusunu eline almadan rahat etmeyecek.. aramızda söz yapalım, sembolik de olsa yüzük takalım deyip duruyormuş..ne ki efendim, kimi liseli çiftlerin bile yüzüğü varmışmış, bunların niye olmasınmışmış... 

ah amına koyim ah..

koyun can derdinde, kasap et derdinde.. görüyorsunuz demi dünyayı?..kızın derde, sıkıntıya bak! iyi ölmüyon be hacı sen o çileyle? valla başkası olsa yaradanına kavuşmuştu aq..

nurişe destek olan, ama kıza da durumu iyice, kafasına girecek şekilde izah etmesini öneren şekilde cümleler kurdum..

"söyle abi?" dedim, "aynı bana söylediğin gibi, bana anlattığın gibi ona da anlat, bizi düşündüğümüz için böyle diyorum de?"

konuşmak çocuğu biraz rahatlatmıştı.. umarım tez zamanda yeniden görmeye alışık olduğumuz o sempatik haline döner, suratsız nuriş hiç çekilmiyor zira..biz seni gülen yüzünle sevdik olm.. kendine gel.. (:

neconun derdini zaten bildiğim için pek uğraşmadım onunla.. yana yana sönecek elbet bir gün.. kimler, nelerden vazgeçmiyor ki? o da bir gün nilaydan vazgeçecek..
belki de, benim gibi, benim şeytanımdan, intikamlarımdan, kinlerimden, düşmanlıklarımdan vazgeçtiğim gibi, tüm bunların ötesinde biri çıkacak karşısına,
o da vazgeçecek..
birisi, vazgeçirecek onu da..

saat dokuz gibi evden çıktım.. buseyi özlemişim... ayrı kaldığım, yüzünü görüp, tenine dokunmadığım iki gün, sanki haftalar, aylar gibi geldi bana..
hem, biraz oturur konuşuruz bakalım.. derdi neymiş onu da öğreniriz.. öyle beril gibi, ya da bir başkası gibi sudan sebeplerden surat asacak bir kız değil buse.. karakterlidir yani.. sağlamdır..tüm o naifliğinin altında, güçlü bir kişilik var.. farkındayım..

http://fizy.com/#s/3wv93h 

buseyle parkta buluştuk..oh..nasıl özlemişim be... tatillerde, yazın filan nasıl dayanacağım ben? her halde en iyi ihtimalle haftada bir filan atlar giderim..
mis gibi kokusunu içime çektim..ellerimin arasına hapsettiğim yüzünü, dudaklarına, göz kapalarına varıncaya kadar öpücüklerle donattım..

biraz yürüdükten sonra, bir yerlere oturmayı teklif ettim, sevgililer gününde, beni götürdüğü o denizcilik temalı, masaları mumlu bara gitmeye karar verdik..

oturduk..bir yandan biralarımızı yudumluyor, bir yandan muhabbet ediyoruz..ben, bir şekilde lafı ona, onun son zamanlardaki durgunluğuna getirme amacındayım..ama o önce davrandı, dünümün nasıl geçtiğini sordu bana..

önce anlatmak istemedim, ama ısrarla duymak istediğini söyleyince inatlaşmamak adına, teklifsiz, yavan bir şekilde tolgayla yolculuğumuzu, hastanede yaşananları filan kısaca anlattım..sonunu da,

"görüyorsun..insanlar ne dertlerle uğraşıyor..yazık, senin, benim yaşımda çocuk işte? ne farkı vardı bizden?" diye bağladım..

"evet ya..çok zor hakikaten..allah ailesine sabır versin..sevenlerine..düşünüyorum da, benim bir yakınımın başına filan gelse, sevdiğim birinin..allah korusun ya.."

"işte buse..o yüzden yatıp kalkıp halimize şükredicez..suni üzüntülerle kendimizi, çevremizi yormayacağız... şimdi gelelim senin derdine bakalım..ne var ne yok..nedir bu durgunluğun?..bir kaç gündür farkındayım ama anlık bir triptir, belki rutin şekilde çözeriz diye düşündüm... fakat geçmiyor gördüğüm kadarıyla.." dedim, yüzüme beklenti dolu bir gülümseme ekledim..

önce konuşmak istemedi..hatta "yoo, yok öyle bir şey" e getirdi..

eh..bir kadın "yok bir şey diyorsa"... gerisini ben tamamlamayayım artık..facebook sağ olsun sizler de öğrenmişsinizdir fazlasıyla

"buse..seni üzen, ya da endişe ettiren bir şeyler olduğunun farkındayım zaten..bir şey var mı? yok mu? tartışması yapmıyorum ki ben? olanı anlatmanı istiyorum..paylaş benimle bitanem.."

bu şekilde kaçamayacağını anlayınca anlayışlı moda büründü bu kez,

"hayatım... zaten zor tecrübeler yaşadın bir iki gündür..bir de buna kafa yormayalım..ben..kendim çözmeye çalışacağım..içimde.."

"aa..hayır..onlar ayrı, senin yerin apayrı..iki elim kanda bile olsa, ne şartta, ne durumda olursa olsun senin derdine ortak olurum ben sevgilim..her zaman..kabul etmiyorum kesinlikle bu kendi içinde çözme olayını..anlat bana.." deyip, elimle ellerini daha sıkı kavradım..parmaklarımı bileklerinden, dirseklerine kadar gezdirdim kolunda..
benim bu kedi gibi sırnaşan ses tonum ve dokunuşlarımdan huylandı, bir an istemsizce gülümser gibi oldu..sonra yeniden gözleri hüzünlü bir bakışla masanın zeminine kaydı..

"bebeğim?"

"hı.."

"konuşmayacak mıyız?"

"bu gece değil.." dedi miyavlayarak..

pff... çok inatçı... hiç bir türlü oyuna da gelmiyor..hayal kırıklığımı gizlemek için neşeli ton vermeye çalıştığım bir sesle,

"bana gelsene bu gece?" dedim bu kez..

yine mırın kırın etti, 

"ya izin almadıysan alırız uğrayıp yurttan?"

"yarın okul var ama.."

"buse?... ne desem hayır diyorsun??"

deminden beri, o tarafa kaymasını engellemeye çalıştığım frekansım, sonunda "sitem bandı" na geçmişti... birden bire böyle tarz değiştirince buse de silkindi biraz..ürkek ürkek gözlerime bakmaya çalıştı..acaba, bu güne kadar karşılaşmadığı bir tsigalko özelliğiyle mi karşı karşıyaydı?..ona kızacak, sitem edecek, trip mi atacaktım yani?..

masum masum yüzüme baktı konuşmadan..beni rahatsız etmiş olmaktan ötürü, biraz rahatsız gibiydi yüz ifadesi..

tekrar konuştum, sesimi yeniden anlayışlı bir seviyeye indirgeyip,

"canım..endişelendiriyorsun beni bu şekilde davranarak..ne yaptım? bir hatam mı var? yanlış, seni üzecek bir şey mi yaptım farkında olmadan? konuş, istediğim gibi, söyle bana..bu şekilde olunca dayanamıyorum..canımı yakmak hoşuna mı gidiyor?"

sözler etkisini gösterdi, ellerinden kaymaya başlayan bir halata sıkıca tutunur gibi tutundu konuşmaya..koluma..

"olur mu öyle şey tsigalko neler söylüyorsun..dün gece yola gideceksin diye uyku uyuyamadım ben..kıyamam sana asla..kesinlikle..bir kere hayır dedim diye, hatta hayır da demedim yani..sadece erteleyelim dedim..bir kere erteleyelim dedim diye hemen kötü mü yaptın beni? bir dediğini iki etmedim, sana hiç olumsuz bir karşılık vermedim bu güne kadar..verdim mi?..yani yüz kere evet de, bir kere kararsız kal, hemen kötü ol..bu mudur?"

eh..aslına bakarsanız haklıydı kız..bu güne kadar hiç bir söylediğimi tartışmamış, hatta deyim yerindeyse, kolundan çektiğim yere gelmişti kızcağız..belki de yorulmuştu..çok mu sıkıyordum onu?..

utanarak sustum.. gözlerim masanın zemininde, yüzümde buruk bir gülümsemeyle..

"doğru diyorsun..ben... her dediğim olsun istiyorum galiba biraz.. sıktım seni istemeden.. özür dilerim.." dedim.. gözlerimi kaldırmadım, ya da herhangi bir karşılık beklemedim.. samimiydim çünkü söylediklerimde..

buse bir iç çekiş koyduktan sonra, "bak şimdi de sen üzüyorsun ama beni böyle yaparak.. çok kırılgansın.."

yanlış anlamıştı... daha doğrusu, anlayamamıştı, duygu sömürüsü yaptığımı sanıyor?

"hayır.. buse..ciddiyim ben dediklerimde.. samimiyim yani.." hemen tedirgin bir gülümseme de ekleştiriverdim yüzüme, "demagoji yapmıyorum.. gerçekten.."

beni yanlış yorumlamasından öyle korkmuştum ki, "tamam la şaka yaptım valla şaka" der gibiydim resmen.. aşık çaresizliğimi hissettim o an bütün benliğimde..bu kız, istese beni parmağında bile oynatabilir, maymuna çevirebilirdi be..takla bile attırırdı bana.. düşün işte ne denli iyi bir karakter ki, bunca duygusal zaafımdan faydalanmıyor, faydalanmayı düşünmüyor bile.. asıl duygu sömürüsünü onun yapması beklenirdi bu ilişkide, ve iliklerime kadar sömürebilirdi beni istese..

bu içten ve ürkmüş tepkim sonrası, gözlerini merhametle dikti yüzüme.. yaklaştı, iyice sokuldu, sarıldı.. başımı omzuna bırakırken "üzgünüm" diye fısıldadım tekrar..

..yarım saat sonra evime giden yolda, kol kola, beraber yürüyorduk..

sıradaki part, son partımız olsun zamkiler (:

bundan sonra bu lafı kullanmayı düşünüyorum, panpadan daha yatkın dile, xd xd

http://fizy.com/#s/1agw8o 

... saat olmuş gecenin ikisi..yarın pazartesi..kimin umurunda?..buse kollarımda..

devrilen dörder biranın yan etkisi olarak, 1-2 kere ara vermek zorunda kaldığımız kutsal ritüelimiz, sonunda ikimiz de yorulup yan yana devrilince sona erdi..

kolunu gelişi güzel attı çıplak göğsümün üzerine..yanlamasına dönüp kulağıma sokuldu..nefesiyle gıdıkladı, henüz sakinleşen bünyemi yeniden tahrik etti..ben de yanlamasına, ona doğru dönüp dudaklarına gömüldüm yeniden..her şeye rağmen üzerinde kalmayı başarmış, fakat bu sefer epeyce dağılmış olan kalın, yakası genişçe, uzun kollu lacivert bluzünün izin verdiği açıklıklardan vücudunun çıplaklığını yokladım..hafif hafif irkildi..yüzünü boynuma gömüp,elleriyle kollarımı sabitleyerek aklımı başka yerlere çekmeye, tehlikeli sınırlardan uzaklaştırmaya çalıştı..ısrar etmedim..

ama alev alev yanan sırtı, beli de aklımdan çıkaramıyordum..o, beni forse ettikçe, arada hafif hafif benim göbeğime değip tutuşturan, etekleri sıyrılmış göbeği yok muydu hele..

biraz sonra yeniden sakinleştik..

bilmem ne kadar öyle yan yana uzandıktan sonra, karanlığın içinde, onu inceden inceye delen, kesen, kırılgan, ince bir sesle konuştu..

"tsigalko.."

"bebeğim?.."

"benim sana bir şey söylemem lazım.."

bir anda kalbimin ritmi iki misline fırladı..antilobun peşinden ok gibi fırlayan bir çita gibi..kanıma, bu akşam artık bilmem kaçıncı kere adrenalinin pompalanışına şahit oldum... 

buse konuşacak..

"söyle sevgilim" dedim sesimdeki heyecanı bastırmaya çalışarak..ellerimle rahatlatıcı dokuşlarda bulundum denk gelen yerlerine..

insanın aklına, hemen bekaret mekaret gelir normalde böyle durumlarda bilirsiniz..ama benim aklımın ucundan bile geçmedi beyler onu net söyleyeyim..ekleme ihtiyacı hissettim bu cümleyi, genel akışı bozduysam kusuruma bakmayın

buse, yine aynı, cam kırığı gibi sesle konuşmaya başladı..canım benim ya..senin o hassas kalbini bunca yaralayan nedir? söyle..

"kendim..cevap bulmak istedim ama..ya da..görmezden gelmeye..galiba daha kötü yapacak bu sadece... o yüzden..senden öğrenmem gerek tsigalko... samimi olacak mısın bana karşı? dürüst olacak mısın?"

şaşkın bir şekilde yatakta yarı doğruldum..allah allah..neyle karşı karşıyayız lan? valla tırsmaya başladım..

"bebeğim..sana karşı dürüst olmadığım tek bir saniye bile olmadı..söyle..anlat bana..her ne ise..lütfen..sabırsızlanıyorum duymak, yanıtlamak için.."

uzun, sessiz saniyeler geçti karanlığın içinde..kalp atışları yine hakim olmuştu çevremize..

sonunda konuştu..ağlamak üzere olan birine ait gibi olan, balansı bozuk sesinin eşliğinde dudaklarından, beni yıldırım çarpmışa döndüren o kelimeler dökülüverdi..

"ceyda kim tsigalko?... "

hepinize iyi geceler, yorumlarınızı esirgemeyin zamkiler

herkese iyi akşamüstüler (:

zamkiler 
* kardeşim önümüzdeki pazara kadar bende, ancak ben çarşamba ve cuma geceleri girme imkanı bulabilirim, o gecelerde hanımefendi kendi arkadaşlarıyla takılacakmış. 

fırsat buldukça yazacağım, ama artık bu tarz finallere de alışın derim, hikayenin şu güne kadar ki yaşanan en heyecanlı sürecine girdik diyebilirim.

görüşmek üzere, ilginize teşekkürler, kulaklarım niye çınlıyor deyip duruyordum ben de ehehe

herkese iyi geceler panpalar,

evdeki hesaplar bazen çarşıya uymayabiliyor, dün gece için sizden özür diyorum.

ama bu gece, inanın onca günlük ayrılığın ardından çok sağlam geliyorum.

yerlerinizi, nevalelerinizi alın, pijamalarınızı giyin, arkanıza yaslanın

00.30 gibi buluşalım,

benim yazamadan, sizin okuyamadan geçirdiğimiz gecelerin acısını çıkaralım.

..ne... 

önce hayal görüyorum sandım.. busenin ağzından çıkan kelimeler, sanrıdan ibaretti... ya da aslında zaten o şu an da yanımda, yatağımda benimle beraber değildi.. hatta belki de onla geçirdiğimiz bu gün bile komple benim hayal ürünümdü?..tabi ya!

beynim bana oyunlar oynuyor olmalı..

çünkü bu, gerçek olamaz..

en korkunç kabuslarımda bile göremeyeceğim, en tehlikeli senaryolarda bile hayal edemeyeceğim bir şey bu..

ceyda mı kim?..

karanlıkta el yordamıyla koluna dokundu parmaklar..

kahretsin.. gerçek..

..o sessizlikte, kaç saniye şok içinde kaldım bilmiyorum, ama sonra konuştum,

"ceyda?.." dedim sanki çoook uzaklarda bir adadan bahseden denizciler gibi.. ceyda mı? ohooo, rüzgarı arkamıza alsak bile oraya varmamız günlerimizi, haftalarımızı alır..

bir şey demedi.. konuşmaması beni daha da ürküttü.. keşke şu an da yüzünü net görebiliyor olsaydım.. belki o zaman neler düşündüğünü anlayabilirdim.. kalkıp yaksam mı acaba ışığı?..yok lan..o zaman da benim kızaran kulaklarım belli olacak.. boş ver.. daha iyi böyle..

"ceyda, benim.. eski bir arkadaşım" dedim nihayet..

konuştu,

"nasıl bir arkadaştı peki?" ..gene kırgın sesi.. aynı zamanda da, istemediği bir şeyleri ağzından kaçıyormuş gibi bir tınısı var... sanki bunları bana sorduğuna da pişman gibi..

bir an düşündüm..ne diyebilirdim ki? bence, zaten kız bazı şeyleri biliyor..ne kadarını? bilemiyorum..ama biliyor işte.. yani benim kıvırma gibi bir şansım zaten yok.. kaldı ki, yalan da söyleyemem buseye ben..en iyisi, her şeyi, belki de onun zaten bildiklerini anlatmak.. sorularına kaçmadan cevap vermek..

"ya..eski.. kız arkadaşımdı işte..sen.. neden bunu konuşuyoruz ki buse..hem, kimden duydun ki onun adını?" dedim temkinli bir şekilde..

"kimden duyduğum önemli değil ki..ne duyduğum önemli... eski kız arkadaşındı.. ceyda... kızın okulu bıraktığı doğru mu tsigalko?" diye mivayladı bu kez..

"ne olur doğru olmasın.. yalan de..yanlış duymuşsun de.."

içimde bir şeyler karıncalanır gibi oldu.. sanki ciğerlerim, ağızda dağılan kurabiye gibi dağılıyordu içime.. ufalanıyordu..kıymık kıymık batmaya başladı aldığım her nefes..az önce, onun yanında aldığım, dünyanın en tatlı nefesi, şimdi acı geliyordu..

tekrardan selamlar bu arada

hızımızı alalım, basıp gidelim istiyorum artık, zaten don lastiğinden hallice oldu hikaye onca şeyi atlamama rağmen (:

"doğru.." dedim pes etmiş bir sesle.."doğru ama.. kızın psikolojik durumu pek sağlam değildi.. benle çıkarken de öyleydi yani.. benden ayrıldığı için değil... "

"okulu bırakıyor?.." dedi buse inanamayan bir sesle.."okulu bırakıyor, hatta şehri terk ediyor... tsigalko... bu, insan ömründen kaç yıl demek?... maddi, manevi, o kadar çok kaybı var ki... bir insan bunu sırf psikolojik sıkıntıları var diye yapar mı?..bu..bu çok ağır bir şey... tsigalko... bana aklımdan geçenlerin, aranızda geçmediğini söyle.. yalvarırım.."

artık sesi tamamen incelmiş, hıçkırık arası konuşur bir haldeydi.. elimi yanağına götürdüm karanlıkta, nemlenmiş yanaklarına dokununca, ruhum sel altında kaldı adeta..

kulaklarımdan başlayan yangın ise, önce yüzümü, sonra da tüm vücudumu kaplamış gibiydi artık.. yüzük, ensem alev alev yanıyordu.. başımdan aşağıya kaynar sular dökülmüştü sanki.. kulaklarım uğulduyordu..

buse... neler oluyor böyle bize?... ne demek istiyorsun söyle..

"buse.. bitanem..hayır.. lütfen bak.. çok kötü hissediyorum... tamam.. tamam ağlamıyorsun? tamam mı?..lütfen..bak..ben de çok üzüldüm o böyle bir şey yapınca tamam mı?..belki aylarca kendime gelemedim vicdan azabından, suçu kendimde aradım..ama ben.. yemin ediyorum ki onu o duruma getirecek bir şey yapmadım.. diyorum ya, zaten sıkıntıları vardı..biz ayrılınca da..iyice... aklından geçenleri hemen sil aklında.. olamaz öyle bir şey.. öyle biri değilim ben... tanımadın mı beni.."

telaşla, aslında inandırıcılıktan da biraz uzak konuşmuştum sanki..ama o an elimden, dilimden o kadarı geldi..ee beyler, bütün manevra kabiliyetimi, laf oryantalliğimi kaybetmiş durumdayım.. edebiyat yapacak, felsefe kasacak halde değilim ki?..

"ama.. yıllar..yıllarını yakıyor tsigalko... nasıl yapabilir böyle bir şeyi... çok korkunç.. çok ağır..her şeyden vazgeçiyor..her şeyini arkada bırakıyor... neden?..yani.. seninle o şekilde bir ilgisi yok mu diyorsun?..olmasın zaten.. olmasın istiyorum ben de... bildiklerimin hepsini de unutmak, hiç duymamak isterdim zaten... çünkü seni tanımaya başladığıma inanıyordum.. şimdi..böyle.. böyle şeylerle karşı karşıya gelince... acaba gözlerine baktığım, yan yana yattığım adam aslında böyle biri mi diye.. aklıma giriyor.. kurtlar beynimin içini kemiriyor.."

daha fazla dayanamayıp kocaman kucakladım buseyi.. başını göğsüme yasladım,

"aşkım yemin ediyorum sana.. ceyda, kendi deliliği yüzünden, hem kendini, hem beni yaktı, üzdü.. aylarca çıkamadım etkisinden işte dedim ya..hala daha üzgünüm..ama asla.. kesinlikle yanlış bir şey yapmadım ben o kıza.. anladın mı?..ben o adamlardan değilim... istesem de olamam... hele şimdiden sonra.. mümkün değil.. dünya ters dönse yine mümkün değil.. sana aşık tsigalkodan başkası değilim.. olamam.."

o da sarıldı bana.. ağladı..benim de gözlerim dolmuştu..hem kederden, hem de sinirden... !

ulan!

ulan kim bu nifakçı orospu çocuğu?! söyle buse.. söyleyeceksin..o yükün altına tek başına giremezsin..

bir kaç dakika sonra, biraz durulup, busenin tek tük hıçkırmaları, ellerimizin ürkek okşayışları..ve odanın sessizliğine hakim olan soluk alış-verişlerimizin usulca çaldığı fon müziğiyle kalınca, sormak zorunda hissettim kendimi..

"buse.."

"efendim" dedi hala mahmur, yapışkan bir sesle..

"kim?..seni, beni bu kadar üzen, bu saçma sapan eski defterleri açan kim?.."

sesim, beklediğimden daha kararlı, hatta resmen sert, hesap sorar gibi çıkmıştı..ilk defa böyle bir ses tonu kullanıyordum aramızdaki konuşmalarda.. gerçi, ona karşı kullanmıyorum, benim kızgınlığım, öfkem, nefretim, tamamen adı, cevabı busede gizli olan o orrrrossspu evladına.. tamamen ona.. komple..

buse cevap vermedi, hafifçe sıktım omuzlarını,

"bebeğim.. söyleyeceksin.."

"bilmiyorum ki.." dedi çaresizce..

"hayır.. biliyorsun..bak, ben her şeyi anlattım sana..ne sorduysan söyledim..sen de söyle şimdi..kim o oros... kim?."

"aşkım gerçekten bilmiyorum.."

ne demek bilmiyorsun ya?..

"e..o zaman.. nasıl öğrendin, nasıl duydun?..biri.. birisi mesaj filan mı attı sana telefondan, internetten filan..he?"

"hayır.. hayır.." dedi hemen telaşla.."defterimin arasına kağıt koymuş..o kişi... her kim ise... daha doğrusu mektup... önce senin sürprizlerinden biri sandım..ama sonra okuyunca şok oldum..zor dayandım o gün okulda.. gün bitmedi resmen.."

"defterinin arasına ha?"

"evet.." deyip burnunu çekti..

"görmek istiyorum.. mektubu..belki yazısından bir sonuca ulaşırım.. göster bana"

"yırtıp.. attım ben onu ama.." dedi ağlamaklı bir şekilde yine..

"ne..neden atıyorsun.."

"ne yapsaydım tsigalko, arşivlesemiydim? ben ne yaptığımın farkında mıydım sanıyorsun?" dedi sesi biraz yükselerek..

"özür dilerim.. haklısın" dedim hemen hayal kırıklığı dolu bir sesle..o da pişman oldu bu sefer, yine başını gömdü göğsüme..

http://fizy.com/#s/1r5ne5 
... çok kötü olmuştu be beyler..

o gece, yine bir şekilde geçmişti evet, kol kola omuz omuza, kucak kucağa..ama artık pürüzsüz değildi aşkımız..lekesiz değildi... kızın içine kurdu düşürmüştü işte birileri..

bana tekrar eskisi gibi güvenecek mi?..o ışıl ışıl bakan, sevgi dolu gözleri yeniden canlanacak, yeşillenecek mi?..yoksa böyle hep sönük, her daim efkarlı, her an tedirgin mi olacak artık ilişkimiz..

dayanamam buna..

konuştuk evet..ama daha bitmedi biliyorum... zaten öyle birden bire eski neşesine, enerjisine kavuşmasını bekleyemezdim ama, zaten rahat da bırakmayacaklar ki bizi?..niye lan?..
neden?..kimsiniz ve ne istiyorsunuz bizden..

ceyda muhabbetini açan kişinin, benim diğer vukuatlarımdan da haberi olabilirdi? hepsini sıra sıra sayıp dökebilirdi..yeni mektuplar mı?..
gerçi bana pek inandırıcı gelmedi bu defter arasına mektup bırakma rütieli ama neyse..bir de, busenin bana yalan söylüyor olabileceği ihtimalini düşünerek zaten savaş halindeki yüreğimde yeni bir cephe açmak niyetinde değilim..

kim?

en büyük soru bu şimdi benim için..

ve onu bulduğum zaman soracağım şey ise:

"neden??"

pek konuşabileceğimi sanmıyorum zira..dilim değil, başka taraflarım konuşacak o şerefsiz insan müsveddesini bulduğum vakit..

... 

sonrasında da işler, pek iyiye gitti diyemeyeceğim... 

olayın bu ilk patlak verişinin ardından, bir kaç günlük bir sürenin sonrasında, buseyi, olumluya değil, daha da negatif duruma götüren şeyi, bu kez o söylemeden, ben ısrar edip söyleterek öğrendim, 

"hangi birini söyleyeyim ki tsigalko?..kaçmak istiyorum, kim bu..kim bunlar..neden bunu yapıyorlar..sen gerçekte kimsin..onlara ne yaptın..inan bilmiyorum... beni sevdiğine inanıyorum..ama benden önce kimlere neler yaptın da böyle korkunç şeylerle karşı karşıya kalıyorum..kalıyoruz,ikimizde... korkuyorum artık... sana ya da bana zarar da verirler diye..ciddiyim... paranoyak oldum resmen..korkarak yürüyorum yolda..yurda zor atıyorum kendimi..gecelerdir uyumuyorum zaten.."

o böyle konuşup ağladıkça, benim içimdeki çaresizlik büyüyor, öfke kabarıyordu... sinirden kendimi sikicem..o derece..geceleri artık ben de uyuyamıyorum..dişlerim gacırdıyor çenemi kasmaktan..kuduzlu sokak köpekleri gibiyim..

kim?... 

kim... 

"hangi birini anlatayım?... mine?..elif?... cemre?..ceren de olabilir..cemre mi, ceren mi her kim ise o kız..yılbaşı gecesi ne yaptınız... bunu sormam isteniyor sana... hayır, umurumda bile değil tamam mı..cidden..benden önce yüz tane bile sevgilin olmuş olsa, ya da sadece bu isimlerini öğrendiklerim olsa ne değişir... ama neden..bunu bana neden yapıyorlar.."

"mektuplar nerede peki?"

cevap yok..

elif mi?..

cerenle yılbaşı gecesi mi?... 

gözlerim karamaya başladı..beyler..galiba tansiyonum ya da kan şekerim filan düştü... zorlukla tutundum masaya..

bunları..kim, nereden, nasıl bilebiliyor??

allahım bu ne çeşit bir kabus böyle?..sanki şahsıma kurulmuş küresel bir komplo gibi..

bu nasıl bir sınav böyle..

bilmediğim yerden soruyorsun... adım adım felakete sürüklüyorsun beni..ilişkimi..sevdiğimi...

http://fizy.com/#s/3wndrf 

buse, paranoyaklaşmaya başladığını söylemişti ya hani..ben, onun yüz katı paranoyaklaştım şu söylediklerinden sonra..ulan götüme gprs mi taktınız? gizli kameralarla takibe mi aldınız? detektiflerle mi anlaştınız? telefonlarımı mı dinlediniz?..ne yaptınız ulan siz ne yaptınız?..nesiniz siz..taaaa ebesinin amı tarihinde, benim ceren kaltağıyla yılbaşı gecesi sürtüştüğümden nereden haberiniz var?
peki ya sözde herkesten gizli tuttuğumuz elif ile ilişkimiz?..

belli ki, birilerinden gizleyememişiz... gizleyememişim... attığım her adımda, her hareketimde..yakınımda, dibimde..belki içimde beslenen, palazlanan bir hain var..bir yılan... ve ansızın, nihayet zehrini salmaya başladı hayatıma..hem de en mutlu olduğum, huzurlu bir hayata en çok yaklaştığım anda..

... bu iş artık sıradan bir nifak, fitneleme, dedikodu olmaktan çıktı..

gittikçe tehlikeli bir hal alıyor busenin de dediği gibi..yarın öbür gün, kıza zarar da vermeye kalkışabilir, bu kişiler..her kim iseler..allah korusun..nasıl öderim sonra bunun vebalini..benim mazideki hayaletlerim yüzünden masum bir insanın zarar görmesini göze alamam..

işte bu yüzden, bu işin arkasındakileri bulmam gerek..işi kötüsü, kimseye de güvenemem artık..tolgaya bile bir başka gözle bakar oldum..çünkü benim hakkımda bu kadar çok şey bile biriyle, aramızdaki mesafenin fazla olduğunu sanmıyorum... 

yakın birisi... yakınlardan birisi bu kişi-kişiler her kim ise... 

tolga mı yoksa ha?..tabi..mutluluğumu kıskandı..

yoo..yo..belki de necodur! neco... içten pazarlıklı, sinsi herif seni!..

belki de alperdir??..o eğlenceli halinin altında yavşak bir piç kurusu yattığını hep hissetmiştim zaten..

yoksa kalın çerçeveli gözlüklerinin ardına saklanmış nuriş mi bu hain! bebek yüzlü katil misali..

ceydanın, geri dönen, intikam almaya hevesli hayaleti mi?

hii! ebru mu yoksa!..hıncını tam olarak alamamıştı benden tabi..

ya nilaya ne demeli?? benim sevgili yapmam ona hiç mi hiç yaramadı tabi..melankolik orospu!!

ah! buldum! buldum!..burçin olmalı bu kişi... kaltak burçin, ruh hastası burçin..

ne biliyorsun ayça olmadığını? senden o malum gecenin intikamını aldı mı ki?

şerefsiz köpeeeek! yakaladım seni... serhat götü..o yumruğun acısını böyle çıkarıyorsun değil mi!!!

elif?

ceren?

mine?

merve?

çiğdem?

ayşegül?

begüm?

tuğçe?

seda?

hanginiz ulan, hangileriniz!!

allahım... 

allahım... 

galiba deliriyorum... deliriyorum... kesin kafayı yiyorum... evet... zaten onların da istediği bu... kafayı sıyırıp, etrafımdakilere de sırt çevirmem, en sonunda da kendime..

kendi kendimi yemem... bitirmem... kendi ellerimle kendi sonumu getirmem... 

tüm istedikleri bu..

ve başarıyorlar da... 

allahım..

sen aklıma mukayyet ol..yalvarırım... buseyi sakın onların şerrinden... acı bize..yakma dünyadaki cehennemlerde..imtihan etme daha fazla, insan kılığında zebanilerle... 

deliriyorum... 

ve korkuyorum... 

benim toz pembe aşk masalım,

nasıl oldu da böylesine acımasız bir korku-gerilim filmine dönüştü..

nasıl?..

kim?..

neden?..

yardım et..

koru aklımı..

http://fizy.com/#s/1d33ol 

..kader..

ve tesadüfler..

öyle şeyler yaşamıştım ki zaten o güne kadar, bunların varlığına kanıt olan o kadar çok şeye tanık olmuştum ki, ulan ateist olsam imana gelmiştim be..

tesadüfler..evet

öylesine muhabbetlerden doğar bazen..

küçük dünya..

alın yazımızın akşını değiştiren, içten içe yaptığımız keşifler..beynimizde aniden çakan bir şimşek..

..cumartesi gecesi, programdan çıkmış, beni dinlemeye gelen buseyle kısa, keyifsiz, pek de fazla konuşamadan, ama her şeye rağmen sonu uzun sarılmalarla, tutkulu öpücüklerle biten ayrılış sahnemiz.

ana kapıdan geçip, bekçi klübesinin önüne gitmeden önce, bana attığı, o gecenin bir son bakışı var ki hele... yürek dağlayan cinsten..

..korkuyor kız... 

artık benden de, benim geçmişimden de, çevremden de, aşkımdan da korkuyor resmen..

ama seviyor da..

fransız filmlerindeki gibi deli dolu, sürprizlerle, romantizmle başlayan aşkı, git gide mazoşist bir ilişkiye dönüşüyor..şiddet gören ise, vücudu değil, ruhu..

düşünsenize, hayatınızın kadını, gözlerinizin önünde resmen eriyor, hayat enerjisi tükeniyor, psikolojisi çöküyor ve siz buna karşı hiç bir şey yapamıyorsunuz,

dahası, bunun sebebi de dolaylı yoldan sizsiniz!..

bazı geceler sinirden ağlayacak gibi oluyordum inanın... 

kızı bıraktıktan sonra eve döndüm, odamda yalnız başına durup, duvarlarla bakıştıkça daha da delirmeye başlamaktan korktuğum için alt kata, salona indim..

neco ders çalışıyormuş, öyle ya, vizelere 2 gün kaldı şurada..alperle nurişte fifa atıyorlar..yanlarındaki koltuğa çöreklenip dalgın dalgın bunları izlemeye başladım..

ne kadar da mutlular..

kedersiz..

huzurlu..

gamsız hatta..adamların sınavlar filan da umurlarında değil..

ne güzel..

bana hayatımın en büyük kötülüğünü yapanlar, bu iki umarsız, sevimli suratlı saf çocuklar olabilir miydi?

olamazdı her halde..belki de elemeliyim onları olağan şüpheliler listesinden..

zira o liste epey kabarık zaten..

bir zamanlar tanımaktan ya da tanıyor olmaktan mutluluk duyduğum, ve sanki her bir katılımla daha da çapı genişleyen arkadaş çevrem, benim için velinimet gibiydi..

şimdiyse, bu kadar çok insanla yakın olduğum için lanet ediyorum kendime..

listeyi kabartmaktan başka bir işe yaramıyorlar çünkü..kaybediyorum insanlara olan güvenimi...

..maç arası alper laf attı.. konuşmaya başladık..

ev ahalisi de,bir süredir bende bir sıkıntı olduğunun farkında.. bunun "kız arkadaş mevzusu" sebebiyle olduğunu da az çok tahmin edebiliyorlar..

zaman zaman konuşmaya da çalıştılar..

ama yardım edemiyorlar..

"ee abi.. güzeldi gene bu akşam be..sınavlar öncesi moral oldu valla hepimize (:"

"aynen kardeşim... "

"seni de daha iyi gördüm sanki..aga sorununuz neyse çözün bea.. valla çok yakışıyorsunuz, pisi pisine bir şeyler olursa çok üzülürüz.." dedi anlayışlı bir ses tonuyla..

"çalışıyorum kardeşim.." dedim dalgın dalgın.. "kara bulutlar var üzerimizde.. dağıtmaya uğraşıyorum bütün gücümle.."

"nazara geldiniz be resmen (:"

"öyle oldu aynen.."

"bir de, taktik vermek gibi algılama da abi, kızları fazla da sıkmamak lazım ya..biraz kendi haline bırak, çok üstüne gidince, sıkıştırınca da ters tepiyor genelde.."

"yok be olm.. üstüne filan gittiğim, sıkıştırdığım yok asla..ben çabalıyorum..onu zaten yormam o işler için.."

"inşallah düzeltirsiniz ya, dediğin gibiyse sorun olmaz zaten de, sen gene de mesaj olayını biraz azalt bence, kız dersi dinleyemiyor ya (:"

buyur?..nasıl yani..

"çok mesajlaşmayız ki biz? ben nefret ederim mesajlaşmaktan zaten olm?"

"haa... ama ne biliyim ne zaman görsem elinde telefon, o yüzden şey ettim.. hani fazla sıkmasan daha iyi olur gibisinden.."

... bir an da beynimin her tarafından, puzzle parçası gibi, bilgi kırıntıları fırlamaya başlamıştı.. yavaş yavaş birleşmeye, ana resmi oluşturmaya başladılar..

"alper..ben ders zamanı hayatta mesaj atmam kardeşim zaten..sen, emin misin telefonla mesajlaştığına?" dedim heyecan-kuşku karışımı bir sesle..

"ya..abi, emin değilim yani ekranını görmüyorum hoş da, snake oynayacak hali yok ya saatlerce (:" 

evet..

şimdi olmuştu işte..

"başkasıyla mesajlaşıyor.." dedim dalgın dalgın... sesli düşünmüştüm bir nevi.."tabi ya..nasıl düşünemedim... "

alperle nuriş saf saf yüzüme baktılar, "ne diyor la bu?" der gibi... alper,

"abi.. belki de yanlış görmüşümdür ya... ben senle şey ediyordur diye düşünüyordum.. çam devirmiş olmayayım yanlışlıkla.. kusura bakma ya valla, söylemedim farzet abi cidden.." dedi telaşla..

yerimden fırladım,

"beyler ben kaçıyorum yukarıya, yatıp uyuyayım yoruldum bugün... alper, eyvallah kardeşim" dedim omzunu sıvazlayarak.

"yo..aga, bak benim varsayımımla bir şeyler yapacaksan.. valla bak vebalinin altında kalırım aq..hay anasını ya nerden söyledim.."

"yok kanka rahat ol sen.. eyvallah, yardımcı oldun bana" dedim yarı neşeli, hevesli bir sesle..

şimdi olmuştu..

oldu..

busenin mesajlaştığı kişiyle ne konuştuğunu bilmek için müneccim olmaya gerek yok değil mi beyler?..

o telefonu bir şekilde ele geçirmeliyim..

kesinlikle..ve kesinlikle..

o mesajları... 

sonrasında da beni o mesajların sahibine götürecek olan yola girmiş olacağım zaten..

belki de sonunda "katil" olacağım bir yol bile olabilir bu..

ama,

her şeyden önce,

o telefona ve içindeki mesajlara ihtiyacım var..

düşün tsigalko..

düşün..

bu gecelik bu kadar olsun panpalar,

hem gün olarak, hem de hikaye olarak güzel ilerledik diye düşünüyorum (:

gecenin son şarkısı da kamp ateşi etrafındaki okuyucularımız için gelsin

http://fizy.com/#s/1ahbki 

görüşmek üzere

herkese iyi geceler panpalar, yarın gece bizimkini yolcu ediyorum, gelmeye çalışacağım, sikicem bu feneri de artık..

yarın gece görüşürüz kısmetse, öpüldünüz

herkese iyi geceler panpalar, 00.30 gibi başlayalım, yerlerinizi alın

bu arada @sansli pust, efsanevi bir skala olmuş lan ahaha helal aq



next--->

 

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol